TURANDIR BİZİM ÜLKÜMÜZ
  Ziya Gökalp
 

Atatürk'ün Fikir Babası: Ziya Gökalp

Türkiye Cumhuriyeti'nin icra plânında kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, fikir plânında kurucusu Ziya Gökalp'tir. Atatürk de, bu durumu, "Vücudumun babası Ali Rıza Efendi, fikrilerimin babası Ziya Gökalp'tir." diye izah etmiştir.

Ziya Gökalp'i incelerken Türk Ocağı ile başlamak gerekir. 12 Mart 1912'de kurulan Türk Ocağını'nın amacı şöyleydi:

"İslam kavimlerinin başlıca bir kesimi olan Türklerin milli terbiyesinin, ilmi, sosyal, ekonomik düzeyinin ilerleme ve yükselmesi ile Türk ırk ve dilinin olgunlaşmasına çalışmak."
Cemiyetin çalışma şekli de böyle belirtiliyordu:

"Cemiyet, amacını elde etmek için Türk Ocağı adlı kulüpler açacak, dersler, konferanslar, piyesler düzenleyecek, kitap ve broşürler yayınlanacak ve okullar açmaya çalışacaktır.

Milli geliri korumak ve çoğaltmak için her Türk'ten meslek ve sanat erbabıyla görüşecek, ekonomik ve tarımsal teşvik ve uyanlarda bulunacak, bu gibi kurumların doğup yaşamasına elinden geldiğince yardım edecektir.

Ocak, amacını elde etmeye çalışırken, milli ve sosyal bir konumda kalacak, asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir zaman siyasi partilere hizmet etmeyecektir."

Türk Ocağının kurulması tıp öğrencileri arasında büyük heyecanla karşılandı. Yusuf Akçuraoğlu'na göre, Ziya Gökalp'in Türk Ocağındaki faaliyetleri şöyleydi:

"Hamdullah Suphi, Türk gençliğinin ruhunu etkilemeye ve ocakların örgütlenmesine çalışırken, Türk milliyetçiliği fikrinin teorisini düzenlemeye, onu sistem haline getirmeye de Türk Ocağı'ndaki konferans ve sohbetleri, Türk Yurdu'ndaki makaleleri ile bilhassa Ziya Gökalp Bey çalışıyordu."

Nitekim "Genç Kalemler" ekibi olarak Türk Yurdu'nun yazı kadrosuna katılmışlardı.

"Bu şekilde, Türkçülük fikri, gençler ve aydınlar arasında yayıldı ve yerleşti. Kendini ret ve inkar eden hava, ocağın üzerinden dağıldı. Ziya Gökalp'in değerlendirmesine göre, Doğu ve Batı kökenli akımlara takılmakta ısrar eden softalarla züppelerden başka herkes, ocağa üye yazılmış ve dost kesilmişlerdi."

Osmanlı İmparatorluğu'nda artık partiler değil, milletler birer siyasal organizasyon halini alıyordu. Bu yüzden, Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında başlayan Türk milli hareketi, milli bir Türk devleti meydana getirmeyi hedef seçmişti. Türk Ocakları bu harekete katıldılar. İstanbul'da yapılan milli mitinglere öncü oldular. Batı Anadolu'daki savunma örgüleri ile ilişkide bulundular. Milliyetçi Hareket'in başı Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılıklarını bildirdiler. İmparatorluğun son Meclis-i Mebusan'ı seçilirken ocağın belli başlı adamları Milli Türk Partisi adlı partiyle seçime katılarak birkaç mebus seçtirdiler.

İngiliz Baskıları

Ocağın çalışmalarını dikkatle izleyen İngiliz işgal kuvvetleri, 1920 yılında Türk Ocağı'nı iki defa basarak eşya ve evraklarından bir kısmının yok olmasına sebep olduğu gibi, faaliyetini de kesintiye uğrattılar. Ancak Türk Ocağı kendim korudu ve dağılmadı.

Ankara'da milli Türk devleti Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti adı ile kurulduğu sıralarda. Türk Ocağı'nın merkezi de Ankara'ya yerleşti. Yeni Türk devleti "Türk milliyeti" prensiplerini kabul ediyordu. İsmet Paşa da 17 Temmuz 1917'de İsmet İnal adıyla ve 2320 numara ile Türk Ocağı'na girmiş bir ocaklı arkadaş idi."

Türkçülük Gerçek Oldu

Yusuf Akçuraoğlu 1928'de yazdığı "Türkçülük" kitabını şu cümlelerle bitirir:

"Türkiye Cumhuriyeti'nin başta Büyük Millet Meclisi hükümeti adı ile, sonra da gerçek ismi ile kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçülerin belki hayallerinde gerçekleşeceğini ümit bile edemedikleri idealdir. Türk dahisinin gücü ile gerçek olmuş, milli Türkiye Devleti kurulmuştu.

Türk milliyetçileri dilin Türkleşmesini, hukukun Türk hukuku olmasını ve bundan dolayı kadının çağdaş Türk kanunlarına uygun bir hürriyet kazanmasını, sanatın Türkçeleşmesini, yani şiirin, müziğin, resmin vb. milli ve ileri olmasını, kısaca Türk kültürünün yabancı etkilerden kurtulup kendi benliğini bularak gelişmesini temenni ediyor ve buna ellerinden geldiği kadar çalışıyorlardı.

Fakat bugün kültürel hürriyet ve bağımsızlığın siyasal alanda tüm hürriyet ve istiklal kazanmadıkça elde edilemeyeceği Meşrutiyet deneyi ile anlaşılmıştır. Osmanlı Devletinin siyaseti, sayısız sebeplerden dolayı serbest olmadığı gibi Türk'ün kültürü de Ziya Gökalp Bey'in dediği gibi birçok kapitülasyonlarla bağlıydı. Bu kapitülasyonlara bazılarını Doğu, bazılarını Güney, bazılarını da Batı, Türk'ün boynuna takmıştı. Bütün bu ağır halkaları boyunlarına asıp, istediği gibi yürüyebilmek için Türk, hayat gücünü gösteren bir iktidar ve egemenliği kazanmak zorundaydı. Neticede, siyasette tam hürriyet ve bağımsızlık kazandı. Artık kültürel saldırıları birer birer söküp atmak yolu açılmıştı. Türk milleti, açtığı bu yoldan enerji ve başarıyla devamlı ilerledi. Kültürel hürriyet ve bağımsızlığını sınırlayan engelleri ara vermeden kaldırdı ve hâlâ kaldırmakta devam ediyor.

Türkçülük fikri, yarım asır önce birkaç kişinin kafa ve kalbinde düşünceler, duygular, ve emeller uyandıran, ara sıra dil ve kalemlerinden belirsiz ve

çekingen bir şekilde çıkan bir düşünce idi. Bu düşünce, o zamanlar ortama o kadar ters düşüyordu ki, tarafları olanları, onu açıkça yazmaktan çekmiyorlardı. Halbuki Türkçülük fikri bütün gerçek olmuştur."

Etnik Partiler Osmanlı'yı Dağıtıverdi...

Osmanlı, "etnik partiler"in birer siyasi organizasyon halini alması ile kısa sürede dağılıverdi. Her etnik grubun, kendi siyasi organizasyonu peşinde gitmesi önce Osmanlıcılığı yıktı. Sonra İslamcılık ile Araplar, devlet bünyesinde tutulmak istendi. O da mümkün olmayınca Türkçülük'ten başka çare kalmadı.

Türkçüler, her ne kadar Fransız İhtilali'nin tesiriyle başlayan milliyetçilik hareketlerinin tesirindeyse de, asıl milliyetçilik ruhu bütün Türk aydınlarında mevcut idi.. Sadece, devletin politikası değildi.. Sonunda o da gerçekleşti.

Türkçülüğün Esasları

Türk Milliyetçiliği'ni "Türkçülüğün Esasları" başlığı altında sistem haline getiren Ziya Gökalp, Türkçülüğün babalan olarak Ahmed Vefik Paşa ve Süleyman Paşa'yı gösterir.

Rusya'da ise iki büyük Türkçü vardı. Birisi Mirza Fethali Ahundof, diğeri Gaspıralı İsmail.

Gökalp'in Atatürk hakkındaki fikri ise şöyledir:

"Evvelce, Türkiye'de Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk Halkı hakimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkilabı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür."

Gökalp, "Millet ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümredir. Millet, lisanca, ahlakça, edebiyatça, müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir "der.

Irk Meselesi

Gökalp'in, "Atlarda şecere aramak lazımdır. Ancak, insanlarda ırkın sosyal hasletlere tesiri olmadığı gibi, şecere aramak doğru değildir. Bunun aksi bir yol tutarsak, memleketimizdeki münevverlerin ve mücahitlerin birçoğunu feda etmek gerekir. Bu mümkün olmadığına göre, Türk'üm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur" görüşü, Atatürk tarafından, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklinde ifade edilmiştir.

İşte Gökalp'in kurduğu sisteme göre Türçülüğün esasları:

* Türk'ün yalnız bir lisanı, bir tek kültürü vardır.
Kültürde birleşmeleri kolay olan Türkler: Oğuz Türkleri, yani Türkiye, Azerbaycan, İran, Harezm Türkmenleri'dir. Türkçülükteki yakın ülkümüz Oğuz Birliği, yahut Türkmen Birliği olmaldır. (1924 için)

* Türkçülüğün sonraki ülküsü ise Turan'dır. Turan kelimesini Türkler'den başka Moğollar'ı, Tengizler'i, Finler'i , Macarlar'ı da kapsayan bir kelime olarak almamak gerekir.

* Turan, Türkçe konuşan Yakut, Kırgız, Özbek, Kazak, Kıpçak (Tatar), Oğuz gibi Türk şubelerini kapsayan Büyük Türkistan'dır. Bütün Oğuzlar "Türk" adı ile birleşebilir. Yalnız, Kazaklar aynı kültürler vücuda getirirlerse, o zaman müşterek unvan ihtiyacı olacak, işte bu müşterek unvan Turan kelimesidir.

* Türkçülerin ülküsü Turan adı altında Oğuzlar'ı, Tatarlar'ı, Kırgızlar'ı, Özbekler'i, Yakutlar'ı, Kazaklar'ı lisanda, edebiyatta, kültürde birleştirmektir.

* Dün Türkler için bir milli devlet hayaldi, gerçek oldu. Turan da bir ülküdür. Gerçekleşecektir. Ancak, şimdilik yürürlük sahasında sadece Türkiyecilik vardır. (Cumhuriyet'in ilk yılları için) Kızıl Elma, yani Turan mazide gerçekleşmiştir. Hunlar, Gök Türkler, Oğuzlar, Kırgızlar, Kazaklar, Kor Han, Cengiz Han, Timurlenk, Turan ülküsünü gerçekleştirmedi mi? Turan, bütün Türk ilkelerinin toplamı olan bir Türk camiasından ibarettir. Osmanlı'da ise son dönemlerde idare edenler kozmopolit Osmanlı sınıfını, idare edilenler ise Türk sınıfını oluşturdu. Türk'e "Eşek Türk" denilirdi. Türkler arasında mezhep ayrılığının ortaya çıkması bile bu yüzdendir. Çünkü, Türklerin uğradığı eziyet, halk şeyhleri tarafından Ehl-i Beyt'in uğradığı eziyete benzetiliyordu.

* Sünni kalan Türkler de Osmanlı Kültürüne lakayıt kaldılar. Halk şairleri, halkın hediyeleri ile saray şairleri, sarayın "caize"si ile geçinirdi.

* Eski Türklerde "İl" demek "barış" demekti. "İlhan" ise "barış hakanı" demekti. Türk ilhanları kendilerini beynelmilel barışı sağlayan kimseler olarak görürlerdi Atilla'nın unvanı da Tanrı kut idi. Ancak Avrupalılar bu unvanı "Tanrı'nın Belası" diye tercüme ederek günah işlemişlerdir. Attila, mağlup milletler ne zaman barış istese kabul eden bir ilhan idi.

Kültür - Medeniyet


* Gökalp'e göre bir kavim kültürde yükseldikçe, siyasette de yükselerek kuvvetli bir devlet vücuda getirir. Yükselen kültürden, yükselen bir medeniyet doğar. Medeniyet de milli kültürden doğar. Daha sonra diğer milletlerden de birçok müesseseler alır. Ancak süratli bir kültür değişimi ferdi seciyeyi bozar. Medeniyet değişikliği de milli kültürü bozar.

* Kültürü kuvvetli olan milletler, medeniyet
kuvveli olan milletlere daima galip gelmiştir.

* Türkçüler tamamiyle Türk ve Müslüman kalmak kaydıyla, Batı medeniyetine girmek isterler fakat bundan önce milli kültürümüzü arayıp bularak meydana çıkarmamız gerekir. Deha, esasen halktadır.

* Akdeniz medeniyetinde, yani Sümerler'in, Hititler'in, Asurlar'ın, Fenikeliler'in medeniyetlerine Yunanlılar varis oldu. Yunan medeniyetine de Romalılar.

* Avrupalılar Batı Roma'ya, Müslüman Araplar, Doğu Roma'ya varis oldular. Acemler gibi Türkler de mantığı, felsefeyi, tabii bilimleri tıbbı ve diğerlerini Araplar'dan iktibas ettiler. Müslümanlar haremlik selamlık, çarşaf, peçe gibi adetleri Hristiyan Bizans'tan ve Müslümanlardan aldı.

Skolastik Felsefe

* Avrupa, Rönesans ve reform ile skolastik felsefeden kurtuldu. Biz ise hala skolastiğin tesiri altındayız. Doğu Avrupa'nın Ortodoks milletleri de halen skolastiğin tesirinden kurtulamadılar. Ruslar, Deli Petro zamanında Doğu medeniyetinden Batı medeniyetine geçtiler. Doğu medeniyeti, bugünkü hali ile gelişmeye engeldir.

* Avrupa medeniyetinin gelişmesi, şehirleşme ve iş bölümünün gelişmesi ile doğmuştur. Doğu'da ise şehirleşme ve iş bölümü azdır. Bunun bir örneği de ilimlerdeki iş bölümüdür. Avrupa'da her ilmin ayrı uzmanları yetişti. Doğu'da ise uzmanlaşma yoktur. Doğu'da bilim adamı, bütün ilimlerle ilgilenirdi.. (Dünya bugün yine bütün ilimlerle ilgilenen bilim adamı yetiştirenlerin elinde.)

* Batı'da siyasi kuvvetler ayrılığı yani, yasama yürütme, yargı ayrılığı benimsendi. Tanzimatçılar, Avrupa medeniyetini almaya teşebbüs etti. Ancak yeterli ilmi araştırma yapmadan, esaslı bir ülkü ve program oluşturmadan yarım-tedbirli oldular. İki medeniyeti birleştirmek istediler. İki türlü kanun, iki türlü mahkeme, iki türlü vergi, iki türlü bütçe doğdu. Medrese ile mektep ayrılığı doğdu. Yâlnız Harbiye ve Tıbbiye'de ikilik olmadı. Bunlar da milli hayatımızı kurtardılar. Yeniçerilerin askerliğiyle, hekimbaşıların doktorluğu ile kalsaydık bunu yapabilir miydik? Ancak diğer mesleklerdeki yeniçerilikler devam etti.

* Japonlar, dinlerini ve milliyetlerini muhafaza etmek şartıyla Bati medeniyetine girdiler. Bu sayede her hususta Avrupa medeniyetlerine yerleştiler. Böyle yapmakla, dinlerinden, milli kültürlerinden hiçbir şey kaybettiler mi? Asla! O halde, biz niçin tereddüt ediyoruz?

* Rumi takvim Rumlar'a aitti. Bıraktık, Miladi takvimi aldık. Aynı şey, Aristo mantığını bırakıp, Descartes-Bacon mantığını alırsak bunun dinimize ve kültürümüze ne zararı olabilir? Eski ilimleri Araplar yolu ile Bizans'tan almıştık. Terk edeceğimiz şeyler hep Bizans'tan aldığımız şeylerdir.

* Birbirine benzemeyen üç tabakamız var; Halk, medreseler, mektepliler. Bir milletin böyle üç yüzlü bir hayat yaşaması normal olabilir mi?

* Hülâsa, Türk milletindenim. İslam ümmetindenim. Batı medeniyetindenim.
Gökalp, "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" diye sloganlaştırdığı görüşlerini şöyle ifade etmiştir:

* "Türk milletindeniz" dediğimiz için, lisanda, edebiyatta, ahlakta, hukukta, hatta diniyatta ve felsefede Türk kültürüne, Türk zevkine, Türk vicdanına göre bir orijinallik, bir şahsilik göstermeye çalışacağız.

* "İslam ümmetindenim" dediğimiz için, namazımızda en mukaddes kitap Kur'an-ı Kerim, en mukaddes insan Hazreti Muhammed, en mukaddes mabed Kabe, en mukaddes din İslam olacaktır.

* "Batı medeniyetindeniz" dediğimiz için de, ilimde, felsefede, fende, diğer medeni sistemlerde, tam bir Avrupalı gibi hareket edeceğiz.

Türkler Köylüleşti

* Diğer kavimler, Osmanlı camiasından irfanlı, medeniyetli ve zengin bir halde ayrılırken, zavallı Türkler, ellerinde bir kırık kılıçla eski bir sabandan başka bir mirasa nail olmalıdırlar. Çünkü, "Reaya" halini almışlardı. Şimdi cemiyet ve millet haline yeniden geliyoruz. Tarih gösteriyor ki, nereye milliyet ruhu girdiyse, orada büyük bir terakki ve tekamül cereyanı doğdu. Milli vicdanı uyanmış bir ülkeye kocaman ordular yönlendirilse bile orada en küçük bir nüfuz kazanmak mümkün değildir. Amerika'nın Ermenistan'da ve Türkiye'de manda kabulüne yanaşmaması, buralardaki milli vicdanın şiddetini göstermesinden dolayıdır.

Arap ülkelerinde ise milli vicdan henüz uyanmamıştı.

* İslam aleminde, milli vicdanın gelişmesine engel olmak, Müslüman milletlerin istikbaline engel olmak demektir. Diğer islam ülkelerinde de milli vicdanı uyandırmaya ve kuvvetlendirmeye çalışmak gerekir.

* Türkiye'de yüzlerce, hatta binlerce vatan haini zuhur etti. Ancak medeni ahlakı düşük olan İngiltere'de tek bir vatan haini çıkmadı. Biz de milli birliği kuvvetlendirmek için vatani ahlakı yükseltmeliyiz. Milli kültürümüzü, bütün güzellikleriyle ne zaman ortaya çıkarırsak, vatanımızı en çok o zaman seveceğiz. Yalnız tehlike anlarında değil, barış anlarında vatan için büyük şahsi ve zümrevi ihtiraslarımızı feda edebileceğiz.

* Kıymetin birinci derecesinde milletdaşlarımızı, ikinci derecesinde ümmetdaşlarımızı, üçüncü derecesinde medeniyetdaşlarımızı, dördüncü derecesinde bütün insanları görmemiz ve onları derecelerine göre sevmemiz lazım gelir.

* Milli birliği kuvvetlendirmek için vatani ve medeni ahlaklardan sonra, bir de mesleki ahlakı yükseltmek gerekir. Bu milli hürriyet ve istiklalin temelidir.

* Milli müzeleri, Etnografya müzelerini, milli arşivleri, milli tarih kütüphanelerini, geliştirmeliyiz.

* Türkçülük, kozmopolitlikle uzlaşamaz. Hiçbir Türkçü kozmopolit olamaz. Hiçbir kozmopolit de Türkçü olamaz. Fakat, her Türkçü, aynı zamanda beynelmineliyetçidir. Çünkü hem milli hem de beynelmilel olarak iki sosyal hayat yaşamaktayız.

Bizde Fransızlara, İngilizlere, Almanlara, Ruslara, İtalyanlara ait güzellikler ancak egzotik güzellikler olabilir. Bu güzellikleri sevmekle beraber hiçbir zaman gönlümüzü onlara vermeyeceğiz. Hiç birinin kültürünü taklit etmemize imkan yoktur. Bütün , kültürüne kıymet veririz ve hürmet ederiz. Türkçülük; bütün aşkıyla yalnız kendi orijinal kültürüne meftundur. Ancak şoven ve mutaasıp da değildir.

Gökalp'in Hazırladığı Türkçülüğün Programı


* Lisanda Türkçülük yapacağız. Milli lisanımız İstanbul Türkçesidir. Türkçesi bulunan ve hiçbir özel anlamı olmayan kelimeleri artık lisanımızdan atmalıyız. Ancak, lisanımızda olmayan kelimeler için buna gerek yoktur. Halkın kullandığı dil, Tükçenin temeli olmalıdır.

* Herhangi bir lisanın mükemmeliyeti, her kelimesinin yalnız bir anlama, her anlamın da yalnız bir kelimeye malik olması ile vücuda gelir. Yapmamız gereken budur. Bir milletin kamusuna girmiş kelimeler, artık o milletin milli lisanına mal olmuştur. Eski Türkçe kelimeleri diriltmeye gerek yoktur. Ancak, Arapça ve Acemce kaideler kaldırılmalıdır.

Edebiyatta; şiirde, vezinde, müzikte, diğer sanatlarda Türkçülük şarttır.

* Türkler ahlakta birinci millettir. Vatani ahlakı, mesleki ahlakı, aile ahlakını, medeni ahlakı, beynelmilel ahlakı kuvvetlendirmeliyiz.

* Hukukta da Türkçüyüz. Teokraside kanunları halifeler ve sultanlar yapar. Klerikalizmde ise, kendilerini Allah'ın tercümanı yerine koyan ruhaniler, yani bir ruhban sınıfı tefsir yapar. (İslam'da ruhbanlık yoktur)

* Halbuki, milletin bütün fertleri birbirine eşittir. Özel imtiyazlara malik, hiçbir fert, hiçbir aile, hiçbir sınıf mevcut olamaz.

* Kanunlarımızda eşitliğe, hürriyete ve adalete aykırı ne kadar kaide varsa hepsine son vermek lazımdır.
Dinde Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerde vaazların Türkçe olması demektir. Bir millet, dini kitaplarını okuyup anlayamazsa, tabiidir ki, dinin hakiki mahiyetini anlayamaz. Anlamadığı için de ibadetlerden dini bir zevk alamaz. İbadetten alınacak vecd, ancak okunan duaların tamamıyla anlaşılmasına bağlıdır.

* İktisatta siyasette, felsefede Türkçülük şarttır.

* Türkçülük siyasi bir parti değildir: ilmi, felsefi bedii bir okuldur. Bu sebepledir ki, Türkçülük, şimdiye kadar bir parti şeklinde siyasi mücadele meydanına atılmadı. Ancak, Türkçülük, büsbütün siyasi ülkücülere de tarafsız kalamaz. Çünkü, Türk kültürü, siyasi ülkülere de sahiptir. Bu yüzden, Halk Fırkasının (Cumhuriyet Halk Partisi'nin) esasları Türkçülük esaslarıdır. Devletimize "Türkiye", halkımıza "Türk Milleti", adlarım bu fırka verdi. Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Türkçülüğün siyasi programını tatbik etti. Bütün Türkçüler İstiklal Savaşın'da vatanın müdafileri oldu.


* Türkiye'de Allah'ın kılıca halkçıların pençesinde ve Allah'ın Türkçülerin elinde idi. Türk vatanı tehlikeye düşünce, bu kılıçla bu kalem birleşti. Bu evlilikten bir cemiyet doğdu ki adı Türk milletidir.

* Her Türkçü, siyaset sahasında halkçı kalacaktır. Siyasette mesleğimiz halkçılık; kültürde mesleğimiz Türkçülüktür.

 
 
  Bugün 61 ziyaretçiburdaydı! hedefturan.tr.gg  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol