TURANDIR BİZİM ÜLKÜMÜZ
  ANILAR
 

Türkeş'e ait özel anılar ve resimler



O birileri için Türkleri titretip kendine döndürecek ölümsüz bir deha, birileri için ırkçı bir faşist. Ama hatasıyla sevabıyla o da bir insan ve ondan geriye bakın neler kaldı:

05 Nisan 2006 11:17
Yazı boyutunu büyütmek için
Türkeş'e ait özel anılar ve resimler

Milliyetçi camianın Başbuğ'u Alparslan Türkeş dün bir kez daha yapılan tören ve etkinliklerle anılırken, onun doğurduğu boşluğun büyüklüğü ve doğurduğu sancılar, Ülkücü kalemler tarafından itiraf ediliyordu.

Olumlu ve olumsuz yönleriyle Türk siyasetine damga vuran ve ülkenin belirli dönemlerinde çok aktif rol oynadığı yadsınamayan Alparslan Türkeş, fikir olarak kimilerince övülüp göklere çıkartılırken, kimilerince lanetlenip yerden yere vurulmaya devam ediliyor. Dünya durdukça da pek çok siyasi lider gibi, o da, birileri için ölümsüz kalmaya devam bir deha olarak yaşamaya devam ederken, birileri tarafından da kin ve nefretle yad edilmeye devam edecektir.

Ömrünün son günlerinde katıldığı Erciyes Kurultay'ında kaldırılan Bozkurt heykelini görünce hışımla kükreyerek, "indirin onu putperestler" diyerek bir kısım Milliyetçiyi dahi kendisinden soğuturken, okuduğu Nazım Hikmet dizeleri ile bir kısım solcuların dahi sempatisini kazanmayı başaran Türkeş'ten de yalan dünyaya kalan sadece hoş bir seda ve soluk bir iki resimdi..

Yalan dünyanın kanunu gereği, yıllar geçtikçe yaşanan tüm sevinç ve acılar unutulunca, Türkeş'in de tarihte kendi doğrularının savunan bir insan olmasının ötesinde bir önemi kalmayacak.

Ama o bugünün koşullarında hala önemli bir sima olarak anılmayla devam ediyor.

Bu haberin derleniş ve kaleme alınışının amacı ne Türkeş'in ne denli bir büyük bir ülkü adamı olduğuna dikkat çekip, vatana ve millete katkılarını övmek, ne de onun fikirlerinin doğurduğu olumsuz ektilerin yurda neler kaybettirdiğini sorgulamaktır.

Haber7 olarak, her siyasi lider gibi Alparslan Türkeş'inde bir insan olduğunu unutmayıp, onu günahları ve sevaplarıyla anmak gerektiğine inanarak, ondan kalan hoş seda ve soluk fotoğraflardan bir demeti sizlere ulaştırmayı bir görev bildik...

TÜRKEŞ'İN KARAKTERİNE DAİR BİR KAÇ ANI

Yazar Emin Pazarcı Bugün gazetesindeki 05.04.2006 tarihli köşe yazısında, Alparslan Türkeş'in mizacının değişik yönlerini gözler önüne seren anılara yer verdi.

Bu anılar bir siyasi liderin her şeyden önce bir insan olduğununun hiç unutulmaması gerektiğini çok net olarak gözler önüne sermesi bakımından önemliydi.

PAZARCI'NIN ANILARI

Türkeş'i, 1970'li yılların başında tanımıştım. Pek çok kişi gibi bende de aynı izlenimi bırakmıştı:

Yüzü pek gülmeyen, oldukça sert ve tavizsiz bir lider!

Yanıldığımı yıllar sonra anladım. 1980 İhtilali'nin ardından, bıraktığı genel izlenimin tam tersi bir kişilikle karşılaştım. Alparslan Türkeş'in de bizlerden pek farklı bir insan olmadığını gördüm.

Askerlik görevimin bir bölümünü Mevki Hastanesi'nde geçirdim. Alparslan Türkeş de hastanede "tutuklu" olarak tedavi görüyordu. O da bizim gibi pijamalarıyla koridorlarda geziyordu. Aramızdaki tek fark, peşindeki jandarma erleriydi.

Hastanede geceler geçmek bilmiyordu...

Zaman zaman Alparslan Türkeş'in odasına gidiyor, çoğunlukla da koridorda saatlerce "volta" atıyorduk. Yanına uğramayı ihmal ettiğim zamanlarda ise haber gönderip çağırtıyordu.

Uzun uzun sohbet ediyorduk...

Karşımda, babacan tavırlı ve anlayışlı bir insan vardı.

Yine bir "volta" sırasında koridorda paspas yapan görevli önümüze dikildi. Tavana doğru bakıp, sordu:

- O keçi resmini kim yaptı oraya? Türkeş'le birlikte gayri ihtiyari işaret ettiği yöne doğru baktık.

Hastane hizmetlisi "zınk" deyip, gülmeye başladı. Aklınca, bizimle eğleniyordu. Kim bilir, belki de Alparslan Türkeş gibi bir insanı "işlettiğini" düşünüp, bundan zevk alıyordu! Karşısında, geçmişte Başbakan Yardımcılığı yapmış bir insan vardı. O'na, "zınk" demenin hazzını yaşıyordu!

Sinirlenip, tepki gösterecek oldum...

Türkeş, hiçbir şey olmamış gibi davranıp, kolumdan tuttu. Biz yürüyüşümüze devam ettik. Biraz uzaklaşınca da "aldırma oğlum" dedi:

- Cahil!

***

Ailesine son derece düşkündü. En çok, Kenan Evren ve Konsey üyelerinin kendisine yaptığı haksız muamele ve ailesinden bahsederdi.

Cebinde küçük oğlu Ahmet'in fotoğrafı vardı. O fotoğrafı zaman zaman çıkarır, dakikalarca bakardı.

Ailesinden ve çocuklarından bahsederken, gözlerinin yaşardığına çok şahit oldum.

Yıllar sonra bu yaşadıklarımı oğlu Tuğrul Türkeş'le paylaştım. "Başbuğ'un gözlerinin yaşardığından" bahsettim...

"Doğru" dedi. O sert görünümünün altında son derece duygusal bir insan bulunduğunu anlattı:

- Annemi kaybettiğinde çok sarsıldı. Hepimizin gözlerinin önünde yatağa kapandı ve hıçkıra hıçkıra ağladı.

Ardından ekledi:

- Ama, toprağa verip, son görevini yaptıktan sonra, arkadaşlarına dönüp, "Haydi çıkıyoruz" dedi. Çünkü, TBMM'de önemli bir konu görüşülüyordu. Acısı çok taze olmasına rağmen, Meclis'e gitti. Görüşmelere katılıp, oyunu kullandı.

Türkeş, özel hayatında son derece müşfik, temel meselelerde ise tavizsizdi!

***

Yol arkadaşı Dündar Taşer, bir gün "Türkeş'in yerine sen niye lider olmuyorsun?" sorusu ile karşılaşır. Soruya, Türkeş'i çok iyi anlatan şu sözlerle cevap verir:

- Ben, bir duvarın yıkılması gerekiyorsa balyoz ararım. Bulamazsam, bir iki tekme atar, gövdem ile yoklarım. Olmazsa vazgeçerim. Ama Türkeş farklı. O, vücuduyla yüklenir, kafası ile vurur. Düşer bayılır, sonra devam eder. Türkeş o duvarı yıkar. İşte lider odur!

***

TÜRKEŞ'İN HAYATINA KISA BİR BAKIŞ

Aslen Kayserili bir ailenin mensubu olan Alparslan Türkeş 25 Kasım 1917‘de Lefkoşe’de doğdu. Babası Ahmet Hamdi Efendi, annesi Fatımatül Zehra Hanım’dır. İlk ve orta eğitimini Lefkoşe’de tamamladı.

İngiliz işgali altında olan Kıbrıs’tan ailece Türkiye’ye göç etti ve İstanbul’a yerleştiler. Türkeş 1933 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ne girdi, 1939'da Harp Okulu’a geçti ve buradan mezun olarak orduya katıldı.

1940'da Isparta'da Muzaffer Hanım’la evlendi. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adlı çocukları bu eşinden dünyaya geldi.

Muzaffer Hanım 1974 yılında vefat etti. Türkeş, 1976'da Sevâl Hanım'la ikinci evliliğini yaptı. Bu evlilikten de Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adlı iki çocuğu oldu.

3 Mayıs1944'te Ankara'da gerçekleşen Milliyetçilerin yürüyüşünden sonda tutuklananlar arasında Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş de vardı.

20 Ekim 1944'te "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulandı. Bu suçlamayı şiddetle reddeden Türkeş, 9 ay 10 gün hapis cezası aldı ama mahkeme süresince bir yıl hücre hapsi yattığı için tahliye edildi. Cezası daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozuldu ve 2 numaralı mahkemede beraat etti.
1948 yılında Genel Kurmay tarafından açılan imtihanları kazandı öğrenim için ABD'ye gitti. .Amerika’da piyade okulu ve Amerikan Harp Akademi’sinde tahsil gördü. 1955‘de kurmay binbaşı olarak, Washington’da bulunan daimi gurup nezninde Türk Genelkurmayı’nın Temsil Heyeti üyeliğine tayin edildi. Bu görevi isnasında University of America‘da ulmuslararası ekonomi tahsili gördü.

1959'da yurda dönen Türkeş, 27 Mayıs 1960 yılına kadar Avrupa’da muhtelif NATO toplantılarında yer aldı ve askeri mevzularda Türk Genel Kurmay Başkanlığı’nın temsilciliğini yaptı.

27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi'nin önde gelen simalarından olan Alparslan Türkeş, müdahaleden sonra Milli Birlik Komitesi üyesi olarak, Başbakanlık Müsteşarlığı yaptı. 13 Kasım 1960'da 13 arkadaşı ile Milli Birlik Komitesi’nden çıkarıldı ve Mürted Hava Üssünde hapsedildi. 19 Kasım 1960‘ta Türkiye’den, hükümet müşaviri olarak Hindistan Yeni Delhi’ye gönderildi.

23 Şubat 1963‘ta yurda dönen Alparslan Türkeş, dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adlı bir dernek kurdu. 21 Mayıs 1963’te Talat Aydemir'in darbe teşebbüsüne karıştığı iddiasıyla tutuklandı ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hapis yatar. 5 Eylül 1963‘te beraat ederek tahliye olduktan sonra, 31 Mart 1964‘te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)’ne üye oldu. 1 Ağustos 1965‘de CKMP’nin kongresinde parti üyeleri tarafından genel başkanlığa seçildi. Şubat 1969'da CKMP’nin Adana’daki kongresinde Alparslan Türkeş’in teklifiyle partinin ismi Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi.

Türkeş bu parti ile girdiği seçimler sonucu, 65-69, 69-73, 73-77 ve 1977‘den 12 Eylül 1980‘e kadar dört dönem, Ankara ve Adana’dan milletvekilliği yaptı. 1975‘den sonra kurulan 1. ve 2. Milliyetçi Cephe hükümetlerinde başbakan yardımcılığı yaptı.

12 Eylül 1980 darbezinden sonra tevkif edilenler arasıda yer aldı ve 29 Nisan 1981'de, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası adı ile sıkıyönetim mahkemelerinin karşısına çıkarıldı. dört buçuk yıl hapis yatarak, 9 Nisan 1985‘de cezaevinden tahliye oldu.

6 Eylül 1987‘de siyasi yasaklar kalkınca, 20 Eylül’de Alparslan Türkeş MÇP’ye kaydoldu.1987'de yapılan olağanüstü kongre ile Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanı oldu. 24 Eylül 1991'de MÇP, IDP, RP ile yapılan üçlü ittifakla seçime girdi ve Yozgat’dan milletvekili seçildi. 15 Kasım'da 18 arkadaşı ile ittifaktan ayrılarak bağımsız kaldı.

25 Aralık 1991‘de Demokratik Hareket Partisini kurdu. Kurucular Kurulu kararı ile parti kapatılarak, Milliyetçi Çalışma Partisi’ne toplu geçiş yapıldı.

29 Aralık 1991 tarihinde yapılan 3. Olağan Genel Kongresi’nde MÇP’nin Genel Başkanlığı’na seçildi, 12 Eylül 1980'de kapanan siyasi partilerin isim ve amblemlerinin kullanma yasağının kalkması ile, 27 Aralık 1992'de kapatılan MHP’nin isim ve amblemini kullanma yetkisi Alparslan Türkeş’e devredildi. 24 Ocak 1993 tarihinde yapılan kongrede, MÇP yerini MHP’ye bıraktı. Milliyetçi Hareket Partisi, 24 Aralık 1995‘te yapılan genel seçimlerde %10‘luk ülke barajına takılarak meclise giremedi. Alparslan Türkeş 4 Nisan 1997 tarihinde vefat etti. Cenazesi, Ankara Beşevler’e defnedildi.

 
  Bugün 10 ziyaretçiburdaydı! hedefturan.tr.gg  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol